Sırlı Camı Kendine Tut

Sırlı Camı Kendine Tut

bana soracaklar,

daha gözlerimi son kez yummamı beklemeden

ertelemelerimi hiç görmeden

beni sınayacaklar,

ben bu dünyada hep aynı cevabı sayıklarım

,yaşayacağım yaşlarıma yoğrulmuş bir parça huzur,

sırların esasını sırlı camların ardındaki ben söyleyecek

ama her gece erteliyorum işte

gayriihtiyari çocuksu bir tepki bu

nedendir bütün bu acele?


-önümde tabak duruyordu

masanın etrafı eksiksiz duruyordu

durmayan bir benlik vardı işte

ben böyle olsun ister miydim

bana sorulmuyordu-


biri rahata varmış, üçü avare,

biri sessiz, ikisi bitkin

tamamen yalnız olduğum yedi gün geçirdim

bana “bu senin ömrün” dedi evcil örümceğim

hiç konuşmadım, çok dinledim

şimdi neyin vaktidir diye sordum

senin vaktin hep gecedir, dedi 

başı ezilmiş izmarit


-mevsimi mekanı konuşmanın aralamasında bıraktık biz, 

yel yoksa geceler ömürden sayılmaz-


bana ,ötede dursun buralardan, dediler gittim

uzaklara zincirlerimiz yetişmez beri gelsin, dediler tükendim

sayısız kere gittim, sayısız kere döndüm

ben bir tilkiydim ve neresiydi kürkçü dükkanım?

hiçbir şekilde olmadı, olmaya niyeti yoktu

benliğim vücudumdan damlamak üzereydi

kaybetmeyeyim diye muhtelif asfaltlara kazıdım


-elimde bir hürriyetim vardı

onu adadığım kişiler layığınca taşıdılar mı bu adı?-


bu tilkiyi içimde ben besledim, ben büyüttüm

ama kendisine bir memleket zapt edemedim

bir yaylaya bağımlı oldu

bir mahalleyi, küçük bir evi sevdi, ondan da oldu

bir tek yollar vardı ona sahip çıkan,

o da yolları sevdi


-masanın etrafı eksiksiz duruyordu

peki bu benlik niye durmuyordu-


ben ne zaman kendimi bir başkasına anlatsam

hep kendi kendime konuşmaya başladım

hep elimden tutup hep kaynar bir kazana sokmak istediler

insan dediler, hısım dediler, dost dediler, akraba dediler

tam kazana alışıyordum ki

kanma, dediler inanma, 

kanarsan sırtını kanatırlar

mürekkep yapıp manzara çizerler sırtına

sırtından kanattıkları kanla


benim ruhum nerelere çekildi bilemezsiniz

birbirimizi biz beslemedik mi 

aynı masaların etrafında durup

aynı ağızlardan masalları dinleyerek,

biz kurmadık mı söylemlerden doğma bu habitatı

her bir söylem, farklı bir benliği iteklemedi mi?

istesek göğsümüzü verirdik sırtına, 

güçlü kal ne olursa hepimiz insanız, diyemez miydik


-işte burada sırlı camı kendine tutacaksın-


benlik dediğin masadan uzağa durmasın,

söylem mahzenlerde nem tutmasın,

sen bir tek hürriyetimi kendi hürriyetine kat,

işte o zaman, zamanın bize sunacağı armağanlara

hiç hissetmediğin bir yabancılıkla şaşacaksın

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski